Hugo mu Artist mi derken geceye Hugo filmi hizli basladi. Aciklanan ilk 2 odulu de kapmasiyla gecenin ilerleyen saatlerine yonelik bir isaret mi verilmek istenmisti bilinmez. Ardindan The Artist filmi bir oscar aldi ve burada ben de varim dedi. Ama Hugo doyumsuz cikti ve ses dallarindan 2 oscar daha alarak durumu 4-1 e getirdi. Uzerine bir de gorsel efekt odulu gelince ara giderek buyudu. 11 dalda aday olan Hugo 5 iken ; 10 dalda aday olan The Artist filminin 1 oscari vardi.

En iyi yardimci erkek dalinda aday olan ve bu odulu kazanan 82 yasindaki Christopher Plummer, oscar alan en yasli oyuncu oldu. Ve yabanci dilde en iyi filmi komsumuz Iran'dan A Separation aldi. Oduller arasinda beni en fazla sevindirenlerden biri de bu oldu.

En iyi ozgun senaryo odulunu Midnight in Paris filmiyle kazanan Woody Allen, daha once de hickatilmadigi Oscar Torenine bu sefer de katilmayarak odulu akademiye birakti.

En iyi yonetmen odulunun Michel Hazanavicius'e verilmesi Martin Scorsese'ye biraz haksizlik edildigini dusundurdu bana. En Iyi filmi The Artist'e verseler bile Yonetmen odulu kesinlikle Hugo'ya gider diye tahmin ediyor daha dogrusu boyle olsun istiyordum. Ama madem yonetmen odulunu aldin elinden bari en iyi film odulunu Hugo'ya ver de odeselim oldu bu sefer onerim.

En iyi erkek oyuncu odulu Jean Dujardin'e giderken hissiyatsizdim. Guzel bir emekti ve oyunculuktan fazlasini sergilemisti The Artist filminde. Bunun karsiligini Cannes Film Festivalinde oldugu gibi burda da bir odulle aldi. George Clooney'e de verselerdi bu odulu kimse ses cikarmazdi ama yine de.

En iyi kadin oyuncu odulunu Maryl Streep'in almasi ise hic sasirtici bir olay olmadi. Ki benim tek favorimdi. Ingiltere'nin ilk ve tek kadin Basbakani Margaret Thatcher'in videolarini defalarca izlemis ve ingiliz aksanina asina olmus biri olarak sunu soyleyebilirim ki, The Iron Lady'deki Margaret Thatcher'in ta kendisiydi.

Ve en iyi film , The Artist. Gune Hugo'nun arkasinda basladi ama toplamda 5 oscar alarak durumu esitledi. Hatta 5/10 oraniyla gunun en fazla kazanani oldu diyebiliriz. Ki odullerin kare asi sayilan (En iyi yonetmen / En iyi film / En iyi erkek / En iyi kadin ) kategorilerinin 3une sahip oldu. ne demeli ki baska.. iste karsinizda tum liste.


Iste 84. Oscar Odullerinin Sahipleri


En Iyi Film : The Artist

En iyi Yonetmen : Michel Hazanavicius ( The Artist )

En Iyi Erkek Oyuncu : Jean Dujardin ( The Artist )

En Iyi Kadin Oyuncu : Meryl Streep ( The Iron Lady )

En Iyi Yardimci Erkek Oyuncu : Christopher Plummer ( Beginners )

En Iyi Yardimci Kadin Oyuncu : Octavia Spencer ( The Help )

En Iyi Ozgun Senaryo : Midnight in Paris ( Woody Allen )

En Iyi Uyarlama Senaryo : The Descendants ( Alexander Payne, Nat Faxon, Jim Rash )

En Iyi Goruntu Yonetmeni : Robert Richardson ( Hugo )

En iyi Sanat Yonetmeni : Dante Ferretti, Francesca Lo Schiavo ( Hugo )

Yabanci Dilde En Iyi Film : A Separation ( Asghar Farhadi - Iran )

En Iyi Kostum Tasarimcisi : Mark Bridges ( The Artist )

En Iyi Makyaj : Mark Coulier, J. Roy Helland ( The Iron Lady )

En Iyi Kurgu : The Girl with the Dragon Tattoo ( Angus Wall, Kirk Baxter )

En Iyi Ses Kurgusu : Hugo ( Philip Stockton, Eugene Gearty )

En Iyi Ses Duzenlemesi : Hugo ( Tom Fleischman, John Midgley )

En Iyi Gorsel Efekt : Hugo ( Robert Legato, Joss Williams, Ben Grossmann, Alex Henning )

En Iyi Orijinal Music : Ludovic Bource ( The Artist )

En Iyi Orijinal Sarki : Bret McKenzie ( The Muppets )

En Iyi Uzun Metrajli Belgesel : Undefeated ( Daniel Lindsay, T.J. Martin, Rich Middlemas )

En iyi Uzun Metrajli Animasyon : Rango ( Gore Verbinski )

En Iyi Kisa Film : The Shore ( Terry George, Oorlagh George )

En Iyi Kisa Metrajli Belgesel : Saving Face ( Daniel Junge, Sharmeen Obaid-Chinoy )

En Iyi Kisa Animasyon Filmi : The Fantastic Flying Books of Mr. Morris Lessmore ( William Joyce, Brandon Oldenburg )




11 dalda aday olan Hugo'nun aldigi oduller
  • En Iyi Goruntu Yonetmeni
  • En iyi Sanat Yonetmeni
  • En Iyi Ses Kurgusu
  • En Iyi Ses Duzenlemesi
  • En Iyi Gorsel Efekt


10 dalda aday olan The Artist'in aldigi oduller
  • En Iyi Film
  • En Iyi Yonetmen
  • En Iyi Erkek Oyuncu
  • En Iyi Kostum Tasarimcisi
  • En Iyi Orijinal Music

“Eğer rüyaların nerden geldiğini merak ediyorsan, etrafına bir bak. Burası onları inşa ettiğimiz yer!”

Martin Scorsese, Hugo filmini eski bir yapimci/oyuncu/yonetmen olan Georges Melies'in hayatindan uyarlama olan bir kitabin uyarlamasidir. Yani gercegin iki defa uyarlanmis halidir. Peki bu uyarlamalara ragmen filmde gorduklerimiz ne derece dogru? Buyuk bir oranda dogru. En azindan Georges Melies uzerine anlatilan kisimlari ile. Kendi yaptigi makine ile film cekmeye baslayan Melies sinema tarihinin, filmlerinde konuyu isleyen ilk yonetmenidir. Ondan once filmde de birkac ornek gosterdigi gibi kisiler icin sinema birkac fitigrafin hareket etmesi idi. Bu fotografin ne oldugunun onemi yoktu. Kisiler sadece hareketli fotoya gelmislerdi tipki koye ilk defa gelen bir Sari Mercedes'i izlemeleri gibi. Bu yuzden bu sinema denen seyin simdilik bir merak oldugunu ve yakin zamanda ilgisini yitirecegini dusunen fazlaydi. Ama Melies bunlardan biri degildi.

Eski meslegi sihirbazlik olan Melies bu sanatini daha genis produksiyonlarla icra edip, gosterisinin daha genis kitlelerce izlenmesini ve hayalinde canlandirdigi fakat tiyatro sahnesinde bunu gerceklestirmenin olanaksiz oldugu fikirleri, gercege dokebilecegi bir alan bulmustur artik; Sinema.


“Sinemada sözün hiçbir değeri yoktur, ama hareket her şey demektir.”


Brian Selznick'in romanindan sinemaya tasinan Hugo filminde Martin Scorsese bu soze sadik kalarak fazla diyaloga girmektense hareket unsurunu on planda tutuyor. Scorsese'den hic beklenmedik kamera akislari, renk tonlamalari ve manzara sunumlari. Beni bu filmde en cok sasirtan ve heyecanlandiran da bu olmustu. Izlerken defalarca yonetmeni cidden Scorsese di mi diye dusunmeme neden oldu. 3D kullanarak adeta yeni bir yonetmen kimligine burunmuse benziyor. Eski gercekciliginden, sikilmis o da filmdeki Isabelle karakteri gibi macera arayaslarina girmis olabilir bilmiyorum. Ama her ne olmussa Martin Scorsese, iyi olmus.

Film ile Martin Scorsese uyusmazliginin, daha dogrusu eski filmlerine nazaran bizi sasirtmacasinin, bir nedeni olmali diye dusunuyorum. Benim bildigim Scorsese kadrajda unutulmus set malzemelerini bile kaldirmayi gerek gormeyen, ' aman yaa 3-5 bardak da cekmissek nolmus ki' diyen bir yonetmeni dusunuyorum, bir de filmde kullanilan eski filmlerden goruntuleri orijinalinden almayip kendisi tekrar ceken Scorsese'i.

Bunu 2 seye bagliyorum:

Birincisi; Georges Melies'in sinemada buldugu o buyulu atmosferi, Martin Scorsese'nin 3D'de bulmasi
Ikincisi; Martin Scorsese'nin Georges Melies'e olan hayranligi.

Temennim bu Pazar aksami gerceklestirilecek Oscar Odul Toreninden eli bos donmemesi yonunde.

Filmde az da olsa yuzunu gosteriyor Scorsese


Quentin Tarantino, klasikleşen yılın en iyi filmleri listesini açıklamış. 11 filmden oluşan  liste aşağıda...

1. Midnight In Paris
 2. Rise Of The Planet Of The Apes 
3. Moneyball 
4. The Skin I Live In 
5. X-Men: First Class 
6. Young Adult 
7. Attack The Block 
8. Red State 
9. Warrior 
10. The Artist / Our Idiot Brother 
11. The Three Musketeers


Dünya coğrafyasında her toprak esaretin bir gerçeklik ve özgürlüğün de hayal olarak kaldığı düşüncelere evsahipliği yapmıştır. Düşünceler bastırıldıkça ve insanlar din,ırk,mezhep ve düşünce ayrımcılığına uğradıkça da  bu süregelecektir.  Tarihin insanlıktan uzak sayfalarından bugünlere kalan miras ise hem edebi hem de görsel yönden çeşitlendirilmiştir. Politik ve siyasal yozlaşmların yaşandığı dönemlere ait filmleri de listelemek gerek. Halkların ideallerini ve özgürlüklerini kazanmalarının yanı sıra politik çıkarlar amacıyla derin devletin susturduğu insanların da hikayelerine göz atalım.

10- Europa (Lars Von Trier) : Trier, 2.Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın yeniden ayağa kalkmasının sancılarını beyazperdeye yansıtmaya çalıştığı bu filmde olayları Amerika’dan ülkesine dönmüş olan Leopold’un gözünden izleyicilere sunar. Hiç süphesiz Almanya savaştan yenik ayrıldıktan sonra Nasyonalist eylemler ve fikirler ülkeden bir anda gitmemiştir ve Trier savaşın ardından bu fikre sahip insanların yaşadıklarına ve fikirlerini nasıl devam ettirmeye çalıştıklarına odaklanmıştır. Leopold yeni bir başlangıç yapmaya çalışan ülkesine katkı vermeye gelmiştir ve kendini nasyonal sosyalizmin bir parçası olarak bulmuştur.

 Film ile ilgili detaylı yazı : http://sigarayaniklari.blogspot.com/2010/04/lars-von-trier-ve-avrupa-uclemesi.html

9- Machuca ( Andres Wood) : Bir milletin içinde varolan farklı düşünceler er yada geç siyasal alana taşınır. 1974 yılında şili’de olanlarda bu fikir çatışmaların detayıdır. Machuca; dönemin devlet başkanı Salvador Allande’den sonra hükümeti deviren ve yönetime el koyan askeri yönetimin çocuklar vasıtasıyla anlatan bir yapımdır. Yoksulluk ve sınıflar arası ayrım kendini fazlasıyla hissettirir. Öyle ki her darbede olduğu gibi Pinochet yönetimindeki Şili’de de burjuva zenginleşirken fakir halk öteden beri belli olan kaderine razı gelmeye koyulmuştur.


8-Carlos (Olivier Assayas) : Nam-ı değer Çakal Carlos’un hayatından uyarlanan yapım soğuk savaş döneminde devletlerin suikast ve düşman ülkelerde kargaşa çıkarmak amacıyla piyonları nasıl ileri sürdüklerini anlatır. 70li yılların en önemli figürlerinden olan Carlos eylemlerini düşüncelerinden ziyade ait olduğu topluluğun çıkarları amacıyla yürütüyordu. Bu nedenle birçok ülkenin ve örgütün emrinde suikastlara karışmış olan Carlos’un düşüncelerini, yükselişini ve çöküşünü üç ayrı bölümde anlatan yapım yakın tarihte gerçekleşen bir çok olayın da arkaplanına ışık tutar.


7- All the President's Men (Alan Packula) : 1970li yılların başında Birleşik Devletler’de patlak vermiş olan Watergate skandalını takip eden iki gazetecinin olayın başlangıcından sonuna kadar olayları takiplerini konu alır. 5 hırsızın bir daireye girmesi gibi küçük bir detayla başlayan olaylar, bu girişimin arkaplanı yüzeye çıkınca dönemin başkanı Nixon’ın görevinden istfa etmesine kadar varmıştır. İki gazetecinin olay sürecindeki idealleri ve derin devletin onları yıldırmaya çalışmasına rağmen bıkmadan görevlerinin sorumluluğunu yerine getirmeleri  takdire şayandır.

6-Hunger  (Steve McQueen) : Tarihin insanlıktan uzak kalan sayfalarında özgürlük kazanılan bir hak olarak tanımlanır. IRA örgütü de yıllarca İrlanda halkının özgürlüğü adına eylemler yapmıştır.  1972 yılında IRA mahkumları İngiliz hapishanelerinde sarfettikleri ölüm oruçları ve hak talepleri başarısızlıkla sonuçlanır. Verilen üniformaları giymeyen ve banyoya girmeyi reddeden mahkumlar işkencelerden geçirilir. İlerleyen dönemlerde mahkumlardan Bobby Sands’in parlementoya girmesi de Margaret Theatcher’ın geri adım atmasına yol açmamıştır. Bobby Sands’in ölüm orucunu safhalarıyla anlatan filmin sonlarına doğru var olan 17 dakikalık sekans da sinema tarihin en başarılı sahnelerindendir. 

5- Bloody Sunday (Paul Greengrass) : 30 Ocak 1972 tarihi İngilizler için her zaman bir utanç kaynağı olacaktır zira tarihin bu sayfasında ; insan hakları adına yürüyüş yapmak isteyen Katolik İrlandalı halkın şehirde güvenliği sağlamakla yükümlü olan askerler tarafından kurşunlanması yazılıdır. Dönemin faal terör örgütü IRA bu olaylardan sonra hem şiddetini hem de nüfusunu arttırmıştır. Etki-tepki mekanizamasının en önemli örneklerinden biri olan kanlı pazar günü beyazperdeye de yalın bir gerçeklikle aktarılmıştır. Tamamına yakını omuz kamerasıyla çekilen film belgesel tadı vermektedir.

4- Viva Zapata! (Elia Kazan):  1900lü yılların başında Meksika’daki devrimi Emiliano Zapata’nın yaşamı üzerinden anlatan bu yapımda öncelikle diktatör Diaz ve sonrasında general Huerta’nın kontrolündeki askeri birliklerin halkla çatışmasını mercek altına alır. Siyasal düşüncelerden ziyade toprağın kavgasını yapan Zapata ve halkı yıllarca toprakları için savaşmışlardır. Devletin başında olan her bireyin reform sözü verdiği bu filmde Zapata da devlet başkanlığının halktan soyutlanmaya yol açtığına tanıklık etmiştir. Marlon Brando’nun Zapata rolüyle efsaneleştiği bu yapım dönemin Meksika’sına ve halkın gayelerine ışık tutar.

 3-La battaglia di Algeri (Gillo Pontecorvo) : Cezayir’in kurtuluş harekatını anlatan yapım 1950lerde Fransız sömürgesi olan Cezayir’de özgürlük kıvılcımlarının nasıl ortaya çıktığını ve sonrasında gelişen olayları konu alır. Cezayir Direniş Örgütü (FLN)’nün kolonileşmeye karşı verdikleri direniş sonrasında konuyu birleşmiş milletlerin gündemine taşımları, Fransız hükümetinin Cezayir’deki FLN üyelerine yaptırımları çok çarpıcıdır. Devrim başlatmak ve onu devam ettirebilmek zordur. İstiklal nidalarıyla yükselen devrimin sesi yakın zaman içinde Cezayir'in bağımsızlığını kazanmasına önayak olmuştur. 

2-Land and Freedom(Ken Loach):  Dünya tarihinde diktatörlükle yönetilen her toprak başkaldırışa gebe kalmıştır. İspanya’da 30lu yıllarda Franco yönetiminde de yaşanan olaylar gibi. Franco yönetimindeki faşist diktatörlüğe karşı gelmeye çalışan ve kaderine razı olmayan halk gerilla yöntemiyle ordu ile savaşa girmiştir. 3 yıl süren savaşın faşizme direniş tarafını Cumhuriyetçilerle aynı safta savaşan David Carr üzerinden anlatan Ken Loach İspanya iç savaşı ile ilgili en çarpıcı yapımı bizlere sunmuştur. Filmde David’in savaş anıları önemli bir yer tutar. Özellikle ideallerin ters düşmesi ve dostlukların dahi çıkar çatışmasına dönmüş olması İspanya’nın yaşadığı buhranı daha yakından anlamamıza vesile olur.

1-Z (Costa Gavras): Yunanistan’da 1963 yılında yaşanan bir olaydan kurgulanan yapım derin devlet ve yargının işbirliğine atıflarda bulunur. Z; Barışcıl milletvekili Lambrakis’in hükümetin yandaşı olan faşist insanlar tarafından öldürülmesinden sonra gelişen olaylar ve Lambrakis’in ölümü ile ilgili davayı konu alır. Soruşturmanın her safhasında  derin devletin olaya müdahil olması ve suçluların aklanmaya çalışılması konu hükümetin çıkarları olduğunda demokrasinin işlevsizliğini ortaya koyar. Costa Gavras’ın yönettiği film ayrıca 1969’da ayrıca en iyi film Oscarını da kazanmıştır.