M.Haneke'nin yönetmenliğini yaptığı filmlerde göze çarpan ilk unsur:Çıplak gerçekçiliktir.İnsanların yaşamından kendine konular çıkaran filmlerinin belirli bir sonu yoktur.Çünkü anlatmaya çalıştığı insan yaşamının bir evresidir ve iyi,kötü bir yere bağlamaya çalışılması gerekmez.Şehir hayatının düzensizliği,bu düzensizliğe alışmış insanın dayatılana ayak uydurması ve süregelen döngüde insanın çıkışı araması yönetmenin çoğu filminde üzerinde durduğu gerçeklerdir.İnsanın modern toplumda kendisine ve çevresine yabancılaşmasını durağan filmlerle anlattığı için ortalama sinema seyircisinin ilgisini çekmemesi onun döneminin en önemli yönetmenlerinden olduğu gerçeğini değiştirmez.Zira ortalama amerikan izleyicisine ulaşmak,anlatmaya çalıştıklarını net bir biçimde aktarabilmek adına popüler Hollywood oyuncularıyla yaptığı Funny Games'in remake çekimi de aynı başarıyı sağlamıştır.

Şiddeti sorgulayan ve sorgulanmasının gerekliliğini yapımlarında önplanda tutan Haneke şiddetin varolduğu sahnelerde onu salt bir şekilde bize sunmuyor.Şiddeti bizim içimizde var etmemizi ve onu sorgulamamızı istiyor.Yapımlarını hollywood filmlerinden ayıran en önemli özelliklerinden birisi budur.Ortalama gerilimli bir sinema filminde seri katilin işlediği cinayetlerde rahatsız olmayız çünkü o sahneleri yaşamımızın bir anına konumlandıramayız oysaki örneğin Funny Games filminde şiddeti uygulayan gençler ve aileyi daha sıradan buluyoruz ve kendi yaşamımızın değerini farklı yönlerden değerlendiriyoruz.Çünkü artık bizim gözümüzde şiddet meşrulaşmıştır.Bu nedenle yönetmenin "sizlere huzursuz seyirler dilerim" özdeyişi bu yönüyle anlam kazanmıştır.Kendisiyle yapılan bir röportajda sarfettiği "Kitaplar her zaman sinemadan daha etkilidir.Çünkü okuyucuya bi sey göstermez,hikayeyi kendi hayal gücüyle sekillendirmesine izin verir.Sinemada da bunu yapmak mümkün aslinda.Sinemada, o anki kare ille de gösterdigi seyi anlatmak zorunda degildir.Bazi yönetmenler halen bundan bihaber.Ne anlatiyorlarsa onu gösteriyorlar ve ne gösteriyorlarsa onu demek istiyorlar.Bu sanat değildir." cümleleriye Hollywood sinemasının bizlere sunduğu sinema anlayışına güzel bir gönderme yapmıştır.Sunduğu gerçekçiliği en çokta toplumsal düzensizlik,aile içi sorunlar ve adalet sistemindeki bozuklukları baz alarak çocuklar üzerinden anlatır.Son filmi Das Weisse Band'de çocuklara sunulan masumiyet gerçekliğini bizlere bir bütün olarak sunuyor.


Yönetmenin filmleri genel olarak şehir hayatı üzerinden bize ulaşmıştır.Masumiyeti sorguladığı Das Weisse Band ise köy hayatının içinden bizlere ulaşıyor.1.Dünya savaşı öncesi bir Alman köyünde yaşanılanlar filmin konusunu oluşturuyor.Köyün rahibinden herhangi bir evdeki hizmetçiye kadar herkesin belirli bir statüsü var ve insanları ayıran temel etken kim oldukları değil hangi statüde olduklarıdır.Çıkar ilişkileriyle örülmüş köyün duvarları baskıcı bir zihniyetle çocuklara saldırmaktadır.Çocuklara öğretilmeye çalışılan ise masumiyettir ve bunu hatırlatmak için kola takılan beyaz bir kurdelenin işe yarayacağından emindirler.Çocukların dini,ailevi baskılar ve toplumsal baskılar nedeniyle çocuk olmalarına izin verilmeden olgunluğa ulaşılması ve bu olgunluğa yaraşır şekilde hareket etmeleri beklenmektedir.Fakat köyde varolan sistemin çürümüşlüğü ve çıkar ilişkileri bu masumiyeti köyden götüreli çok olmuştur.Babası tarafından tecavüze uğrayan kızı düşünelim örneğin.Her seferinde babasının cinsel arzularına boyun eğmek zorunda kalan ve diğer yandan kardeşine annelik yaparken ona hangi masumiyeti öğretebilirsiniz veya neyin masumiyetini?Masum olmaları istenen çocukların büyüklerine yaşattkları şiddet ise şiddetin şiddeti doğurmasından kaynaklanmaktdır.En nihayetinde çocuklara masum olmayı öğretmeye çalışan fakat kendi gerçeklerini paspas altı yapan insanlar hangi masumiyetten bahsedebilir?Çocukları istismar eden yetişkinler bir bakıma bu çocukların önlerine konan hayatta kendileri gibi olmaya sevk etmektedir.İktidarda olanın küçük olanı ezmesi,suçu ona yüklemesi aile içinde dahi oluyorsa dünya düzeninde masumiyetten veya oluşturulabilicek dengelerden bahsedebilir miyiz?


Kola takılan beyaz kurdele anlamını yitirdikten sonra bu sisteme ayak uydurmaya başlayan çocukların köyde yarattığı şiddetin etkisini en çok halktaki tedirginlikten farkediyoruz.Baskıcı rejimin isyana süreklediği çocuklar gizliden gizliye uyguladıkları şiddetle en çok darbeyi iktidara vuruyordur.Kendi gerçeklerinden kaçan yetişkinleri tedirgin eden tek şey bilinmeyen şiddettir.Kendi içlerinde başlattıkları şiddetin kendilerini bulmalarından korkuyorlardır.Varolan düzenin uygulayıcıları olarak şiddetin sadece iktidara has birşey olmadığını farkederler.Beyaz kurdele ise masumiyetin imgesi olması dışında pek birşey ifade etmez.

Şiddetin,baskıcı sistemin toplumun alt kademe insanlarını isyana daha çabuk sürüklediği bir gerçek.Sorınları çözmek adına varolan yaraları eğer göz önüne çıkarmazsak ve bu yarayı kapatmak için çözüm üretmek yerine,yaranın üzerini kapıyorsak sorunlara çözüm üretmiş olmayız.Gerçekciliğe bağlı olarak Haneke'nin Das Weisse Band'de anlatmaya çalıştığı budur.Yönetmenin bir röportajında "Bana göre burjuva normlarından ayrılan her şey müstehcendir. İster cinsellik, ister şiddetle ya da başka bir tabuyla alakalı olsun, normu bozan her şey müstehcendir.Pornorgrafi ise tam tersidir, müstehcen olan her şeyi satılabilir bir mal haline çevirir, alışılmadık şeyleri tüketilen eşyalara dönüştürür.Bence günümüzde yarayı, toplumsal ve psikolojik yaralarımızı sarmaya yönelik her türlü çağdaş sanat pratiği pornografiktir. Bana kalırsa pornografi hayatın korkutucu, yalın, asi özelliklerini tüketilebilir nesneler konumuna indirgeyen propaganda filmlerinden ya da savaş filmlerinden farklı değildir. Propaganda, seks yapan iki insanı gösteren ev yapımı bir videoya kıyasla çok daha fazla pornografiktir." demiştir.Haneke toplumsal şiddetin kökenine inmeden bu şiddeti sonlandırılamayacağını bilir.1914 yılında kollarına beyaz kurdele bağlanan çocukların aynı şiddeti çok sonraları çocukluklarında yaşadıkları travmalar nedeniyle başka ırktan insanlara taktıkları simgesel bantlara etkisinin olmadığını söyleyebilir miyiz?Hayata karşı varolan öfkelerinin nedeninin çocukluklarından kalma olduğunu ve çocuk olmadan olgunlaşmalarının kendilerini hayata karşı yabancılaştırdığını inkar edemeyiz.Şiddetin kökeninde aile her zaman önemli bir yer tutar ve şiddeti çözmek için en baştan başlamak gerekiyor.Haneke Das Weisse Band filminde masumiyeti önplana çıkararak toplumsal bir yarayı üzerini örtmeden çözmemiz gerektiğini vurguluyor.

0 serzeniş: