lili..
şu sahte yaşamından sıyrıl bir daha...
ne olursun, bırak tüm alışkanlıklarını...
göreceksin, yaşanıyor ihtiyaç olmadan yardıma...
pek çoğu var öğreneceğin dahası...
ileriye atacağın her adımda...
karşına çıkacak her sorunda...
ben olacağım senin yanında
...

Buyrun size hoş bir Fransız yapımı daha. Mükemmel bir şarkı, afişte görüldüğü üzere harikulade bir hanım hanımcık kız, çok güzel bir senaryo üstüne fransızcanın tadı...
Amelie, Jeux d'enfants, Je Vais Bien ne T'en Fais Pas...
Muhtemelen Amelie ve Jeux d'enfants 'ı izlemişsinizdir. Serinin 3. filmi de bu olsa gerek...

" Şiddete meyyalim vallahi dertten "


Bu aralar Musa Rami ile aynı durumu paylaşıyoruz. Henüz kalıplaştıramadığım bir takım nedenlerden dolayı şiddete fazlasıyla meyilliyim, uzak durun !

- Hacito! Kavga edesim var.. bi masa seç
- Şu köşedekiler. en azından iki kişiler..
- Peki.. ananızı bacınızı lan sizin ...

" Fransız sineması" tamlamasını duyan herkesin aklına gelen ilk iki şey, Yeni Dalga ve Jean-Luc Godard olur. Ama Godard'a hocalık yapan, bir nevi onun pişmesini sağlayan Jean-Pierre Melville es geçilir. Godard'ın kullandıgı teknikler bazen, eski oluşlarından ötürü, göze batmaca dursa da Melville'de bu yoktur. Bu da Melville'in zamane olmaktan ziyade zamanüstü oluşunu gösterir bize. Okuduğu kitaplara olan bağlılığından olsa gerek filmlerinde polisiyeye bir hayli yer verdi. Ve yine sevdiği yazara olan bağlılığından olsa gerek Grumbach olan asıl soyadını , Moby Dick kitabının yazarı Herman Melville in soyadını alarak değiştirdi.

Polisiyedeki ısrarının yanında sevdiği oyunculara da sık sık yer vermiştir. Bu isimlerin üst sırasında ise tüm asaleti ile Alain Delon gelir. ikinci sırada ise , Godard'ın ilk filminde ( À bout de souffle ) oynatması için ona tavsiyede bulunduğu Jean-Paul Belmondo.
He bir de, her filmin girişinde film için esinlendiği kitap yahut sözden alıntılar ile başlayarak filmin ufak bir fikirsel tanıtımını yapması vardır bu alışkanlıkları arasında. Ama tüm yaptıkları onu klasiklerden yaparken klişelikten ise uzak tutmuştur.

En bilinen filmi Le samourai gibi dursa da favorim Alain Delon'un karizmasının tavanlara vurduğu Le Cercle Rouge filmidir. Le Doulos da Belmonde-Melville ikilisinin eserine örnektir.

Her filmi de buradan tavsiye olunur, Dvd'cinizden ısrarla isteyiniz.

( bu yazıya anca bu bitiriş giderdi )

19 Temmuz 2009, Sigara yasağının kapsamının genişletildği ve "birçok yerde" tanımından ziyade "her yerde" yasaklandığı günün miladı. Yasak hakkında elbet birkaç düşünceye sahibim.


Barlar-kahveler-cafeler Sigarasız tadı çıkmayacak yerler. Sırf Sigara içenlerden oluşan barlar açılsın gibi düz önerilerde bulunabilinir, bulunulacaktır da. Ama henüz taze olan bu karara yakında alışılacağı, illegal olarak içilen yerler olsa da, en azından içmeyenlerin daha rahat edeceği günler olacaktır ilerde. Şöyle ki geçen dönem Erasmus ile İsveç'e giden arkadaşımın İstanbul'a geldikten sonra da Sigara içmek için barın dışına çıkışı, onun bu sürece ne kadar kısa sürede adapte olduğunu da gösteriyor.

Ot olayını Kafkaslardan Avrupaya taşımış, nargileye Kubar basarak içen bir toplumdan geldiğimiz düşünülürse elbette alışılması zor bir karar gibi gözüküyor. Pardon filminden İbrahim Abi gibi Sigara krizlerine girebilir çevreye de sataşabiliriz. Ama bunların hiçbirisi içmeyenin sağlığıyla oynama hakkını bizlere tanımaz.

Bu yazıyı yazmaya iten neden, asıl itibariyle yasağın kendisi değil, yasağın ardından söylenenlerdir. Günün gazete ve köşe yazarlarını okurken gözüme çarpanlardır.

hasanpulur, 38 yıl bu mereti içtiğinin altını çizerek şöyle demiş "Önce tavrımızı belirtelim ki, her şey açık olsun:“Biz Sigaraya karşıyız!” ve ardından eklemiş. "Sigaradan yana değil, tiryakiden yanayız, onların halini düşünmekteyiz. Ya biz hâlâ Sigara içer olsaydık."

Oh ne güzel be. hitler de yeniden çıkıp "ben de savaş çıkarıp İnsan öldürmekten zevk alıyorum, kimse bu zevkimi elimden alamaz" dese ne bok yiyecez.
"Abartma Travis" diyenlere Sigaradan kaynaklanan hastalıklar yüzünden ülkemizde ölenlerin sayısının 100bin oldugunu hatırlatır masa altındaki elimi çıkarıp onlara bi güzel de hareket çekerim.

hasanpulur hala tiryakileri düşünedursun ben de her Sigaralı ortamda Sigaramıza katlanan Hacito arkadaşımı düşüneyim. Bir kaç yıl sonra, Sigara kullanmadığı halde benden önce akciğer kanserine yakalanırsa da şaşırmam. Ama hasanpulur işte, saolsun öleni değil tiryakiyi düşünmekte. Neden böyle düşündüğünü ise yine kendisinki gibi bir gazete köşesi açıklamakta: sigara beyin hücrelerini öldürüyor. 38 yıl içmiş bir insanın artık ölecek bir hücresinin dahi kalmadığına inanmaktayım.
Ben ülkenin belli başlı mecmualarında belli bir yer edinmiş insanların böyle kıt düşünmelerine hayret etmekteyim.
He ben de hasanpulur gibi önceden değilse de yazımın sonunda belirteyim. Günde bir paketaşırı içen Sigara tiryakisiyim. Sigara yasağını destekler, durmadan gelen zammına ise karşıyım. ahanda mottam budur.


"ben Sigaraya karşıyım ama tiryakileri düşünüyorum" yahut da "özgürlüğümüz elimizden alınamaz" diyenlere de Gemide filminden Kaptan'ın ağzından cevabımı vereyim:
"bu Sigaraya acımam, sana değil Sigaraya acımam sokarım götüne"
gördünüz, hala Sigaraya değer vermekteyim.

Yazıyı yazarken milyon defa Sigara lafını kullanıp da canı hayvan gibi çekmiş ama içememiş ben, hemen bi koşu birkaç dal yakmaya gidiyorum. Beyin hücrelerimin bir kısmını daha yitirip büyük bi gazetede köşe yazarı olmayı da hedefliyorum.
Hadi kalın sağlıcakla.


((hasanpulur ile aynı teraneden bir de meraltamer var. yasa destekçisi olarak da oktayekşi ))

(bu yazıda "özel isimler büyük harfle yazılır" kuralı geçerlidir. )


Bu yıl ki sunuculuğunu How I Met Your Mother'dan aşina olduğumuz Neil Patrick Harris'in üstlendiği, 20 Eylül 2009'da gerçekleşecek olan ödül töreninin adayları şu şekilde:

En İyi Komedi
30 Rock - NBC
Entourage - HBO
Weeds - Showtime

En İyi Aktör (Komedi)
30 Rock - Alec Baldwin (Jack Donaghy)
Flight Of The Conchords - Jemaine Clement (Jemaine)
Monk - Tony Shalhoub (Adrian Monk)
The Big Bang Theory - Jim Parsons (Sheldon Cooper)
The Office - Steve Carell (Michael Scott)
Two And A Half Men - Charlie Sheen (Charlie Harper)

En İyi Aktris (Komedi)
30 Rock - Tina Fey (Liz Lemon)
Samantha Who? - Christina Applegate (Samantha Newly)
The New Adventures Of Old Christine - Julia Louis-Dreyfus (Christine Campbell)
United States Of Tara - Toni Collette (Tara Gregson)
Weeds - Mary-Louise Parker (Nancy Botwin)

En İyi Drama
Big Love - HBO
Damages - FX Networks
Dexter - Showtime
House - FOX
Lost - ABC
Mad Men - AMC

En İyi Aktör (Drama)
Breaking Bad - Bryan Cranston (Walt White)
Dexter - Michael C. Hall (Dexter Morgan)
House - Hugh Laurie (Dr. Gregory House)
In Treatment - Gabriel Byrne (Paul)
Mad Men - Jon Hamm (Don Draper)
The Mentalist - Simon Baker (Patrick Jane)

En İyi Aktris (Drama)
Brothers & Sisters - Sally Field (Nora Walker)
Damages - Glenn Close (Patty Hewes)
Law & Order: Special Victims Unit - Mariska Hargitay (Olivia Benson)
Mad Men - Elisabeth Moss (Peggy Olson)
Saving Grace - Holly Hunter (Grace Hanadarko)
The Closer - Kyra Sedgwick (Brenda Leigh Johnson)

En İyi Mini Dizi
Little Dorrit - PBS

En İyi Yardımcı Aktör (Komedi)
30 Rock - Tracy Morgan (Tracy Jordan)
30 Rock - Jack McBrayer (Kenneth Parcell)
Entourage - Kevin Dillon (Johnny Drama)
How I Met Your Mother - Neil Patrick Harris (Barney Stinson)
The Office - Rainn Wilson (Dwight Schrute)
Two And A Half Men - Jon Cryer (Alan Harper)

En İyi Yardımcı Aktris (Komedi)
30 Rock - Jane Krakowski (Jenna Maroney)
Pushing Daisies - Kristin Chenoweth (Olive Snook)
Saturday Night Live - Amy Poehler
Saturday Night Live - Kristen Wiig
Ugly Betty - Vanessa Williams (Wilhelmina Slater)
Weeds - Elizabeth Perkins (Celia Hodes)

En İyi Yardımcı Aktör (Drama)
Boston Legal - William Shatner (Denny Crane)
Boston Legal - Christian Clemenson (Jerry Espenson)
Breaking Bad - Aaron Paul (Jesse Pinkman)
Damages - William Hurt (Daniel Purcell)
Lost - Michael Emerson (Ben Linus)
Mad Men - John Slattery (Roger Sterling)

En İyi Yardımcı Aktris (Drama)
24 - Cherry Jones (President Allison Taylor)
Damages - Rose Byrne (Ellen Parsons)
Grey's Anatomy - Sandra Oh (Dr. Christina Yang)
Grey's Anatomy - Chandra Wilson (Dr. Miranda Bailey)
In Treatment - Dianne Wiest (Gina)
In Treatment - Hope Davis (Mia)


Geçtiğimiz yıl Barney Stinson karakteriyle ödül alan Neil Patrick Harris'in bu yıl sunucu olarak karşımıza çıkması bence en sevindirici olay. Adaylar ise bu yıl epey çekişmeli isimlerden seçilmiş. Kişisel adaylarımı açıklamam gerekirse eğer, ben en iyi komedi dalında hiç düşünmeden How I Met Your Mother'a ödülü verirdim açıkçası. Komedi dalında ki en iyi aktör de Jim Parsons (The Big Bang Theory), yine komedi dalında en iyi aktris ödülünü de Julia Louis-Dreyfus (The New Adventures Of Old Christine) veya Tina Fey (30 Rock)'in alacağı kanaatindeyim; ama açıkçası ikisinin de oyunculuğu hakkında bir fikrim yok. Fakat görünen o ki gecenin en çekişmeli alanı drama dalında verilecek ödüller. Lost, Dexter, Mad Men, House gibi kitleleri bir hayli fazla olan bu dizilerden hangisinin ödülü kucaklayacağını şimdilik merak etmekle yetineceğiz sanırım. Mini diziler hakkında bir bilgim olmadığı için o dalı es geçmek zorunda kalacağım. Komedide en iyi yardımcı aktör ödülünü gönül ister ki Neil Patrick Harris(How I Met Your Mother) bir kez daha alsın. Aktris ödülünü de Pushing Daisies'deki rolüyle Kristin Chenoweth alsın. Ama Hollywood'da ki ödül törenlerinin her zaman sürprizlerle dolu olacağını düşürsek eğer, hiç akılda olmayan bir kişi de tüm bu ödülleri kucaklayabilir. O yüzden bir kenara çekilip 20 Eylül'ü bekleyelim ve kimler ödülleri kucaklayacak görelim derim.




'Çirkinlerin sevilmemeye ve güzeller için feda edilmeye mahkûm bulunduklarını Seniha pek küçük yaşından itibaren bilmiş, anlamıştı.'

Tom : The beauty of quitting is, now that I've quit, I can have one, 'cause I've quit.


Yeni sigara fiyatları sonrası sanırım en fazla kullanılacak alıntılardan biri de bu olacaktır. Artan fiyat yüzünden sigara bırakmalarına gidilecek ama beleşi gördüğü yerde sızışacak."Madem bıraktım, bi tane içebilirim" diyenlere, "Sigara bırakılmaz, ara verilir" diyorum ben de ..


( bi konser gecesinde ardarda yanan 2 paket sigaranın acısı üzerine gelmiştir bu yazı :)


Harikulade bir 91 dakika içinde ben, sen ve tanıdığımız herkes var. Ayakkabı satıcısı Richard da var, görsel sanatçı aynı zamanda yaşlı servisinde çalışan Christine de. 7 yaşındaki Robby de var, onun 14 yaşındaki abisi Peter de. Ben de varım sen de. Evet evet, sana diyorum başta da söylediğim gibi sen de varsın. Belki yürüyorsun belki de uzanmışsın. Belki bu filmi izledin belki de izlemedin. Eğer izlemediysen 2005 yapımı bu Miranda July filmini hemen izle derim ben “En azından hepimiz bu işin içindeyiz” diye.

Film, Christine’nin müthiş hayal dünyasıyla tanışmamızla başlar ve bu, film boyunca yaptığı projelerle kendini gösterir. Yalnız yaşayan Christine’in sanatsal çalışmalarını destekleyen tek kişi ise yaşlı servisinden Michael’dır. Ve şimdiden söyleyeyim bu desteği boşa çıkmayacaktır. Richard boşanmasının ardından oğullarıyla birlikte yeni bir daireye taşınır. Bu taşınma, her birinin hayatını değiştirirken asıl değişiklik Richard’ın Christine’le tanışmasıyla olur. Bu ikilinin etrafında şekillenen hikaye aşkın farklı hallerini samimiyetle anlatıyor aslında. Bazen bunu Michael ve Ellen üzerinden yapıyor bazen de evlilik hayali içinde çeyiz toplayan küçük komşu kızın Peter’e olan hayranlığı üzerinden. Karakterlerin iç dünyasına girdikçe keşfedilmemiş duygulara, cinsel dürtülere, mutluluğa, hayal kırıklıklarına, utanca, acıya, ölüme tanıklık ediyoruz. Bütün bunları da yer yer absürd ama filmin genelinde yalın bir anlatımla izliyoruz beraberinde getirdiği doğal mizah anlayışıyla. Filmin uzun olan konusu buydu. Kısa olanı ise ben, sen ve diğerleri.

Miranda July’nin bu ilk uzun metrajlı filmi oldukça düşük bir bütçeyle dijital bir Sony HDW-F900’la çekilmiş. Buna rağmen aldığı bu ödüllerle ne kadar başarılı olduğunu ispatlamıştır: 2005 Cannes film festivalinde altın kamera, eleştirmenler haftası ödülü, prix regards jeune - en iyi uzun metraj, genç eleştirmenler ödülü - en iyi uzun metraj; Chicago film eleştirmenleri derneği ödüllerinde en iyi gelecek vaat eden oyuncu(Miranda July); Gotham ödülleri en iyi film, en yenilikçi yönetmen(Miranda July); Newport uluslararası film festivali en iyi uzun metraj seyirci özel ödülü, en iyi yönetmen(Miranda July) jüri özel ödülü; Philadelphia film festivali en iyi ilk film yönetmeni(Miranda July); San Francisco uluslararası film festivali izleyici özel ödülü, SKYY ödülü(Miranda July); Stockholm film festivali en iyi 'ilk film' (Miranda July); Sundance film festivali jüri özel ödülü.

Oyuncu kadrosu ünlü değil ama gayet başarılı oyuncularla dolu.John Hawkes, Miranda July, Miles Thompson, Brandon Ratcliff, Carlie Westerman, Hector Elias, Brad William Henke, Natasha Slayton, Najarra Townsend, Tracy Wright, JoNell Kennedy, Ellen Geer, Colette Kilroy, James Kayten, Amy French. Bunun yanı sıra soundtrack albümü Donnie Darko’nun da müziklerini yapan Michael Andrews’e ait. Eminim filmi izledikten sonra sahip olmak isteyeceksin bu soundtrack albümüne.


Miranda July’nin başarısını bu filmle sınırlı tutmak ona haksızlık olacağından diğer çalışmalarına değinmek yerinde olur diye düşündüm.

Are you the favorite person of anyone? (2005, 3’ 45 ’’)

Haysha Royko (2003, 4’)

Getting stronger every day (2001, 7’)

Nest of tens (2000, 27’)

The Amateurist (1998, 14’)

Atlanta (1996, 10’)

Sonsuza kadar sıkılmadan izleyeceğiniz bir film.

KONUK YAZAR: gonca çolak
http://olduozaman-lan.blogspot.com/

# Diğer Konuk Yazarlar #


Fransa Türk Mevsimi Haberleri:

-Fransa'da devam eden Türk Mevsimi etkinlikleri çerçevesinde Türk sinemasına özel bi bölüm ayrılmış. Bu kapsamda Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem, Yeşim Ustaoğlu'na özel gece tertip edilecekmiş.

-Fransa'da muhtemelen en çok tanınan Türk olan Nuri Bilge'ye, Türk Mevsimi etkinlikleri kapsamında Paris Belediyesi tarafından kentin simgesel büyük madalyası verilmiş.

-Festival Kapsamında Türk bilimkurgu filmlerine özel yer ayrılmış. Bilimkurgu filmleri içinde Kilink serilerinden, A.R.O.G.'a kadar bir seçki oluşturulmuş.

-Program dahilinde gösterilecek filmlerden birkaçı şunlarmış; Kader, Süt, Gitmek, Sonbahar, Tatil Kitabı, İki Dil Bir Davul, Fırtına(Kazım Öz)...

-Programda yer alan diğer bölüm ise 'Çapraz Bakış-Almanya Türkiye' imiş... Almanyada yaşayan Türk yönetmenlerin çektiği belgesellerden oluşan bir bölümmüş bu. Bu kapsamda gösterilecek belgeseller şunlarmış: Kentin Kıyısında(Aysun Bademsoy), Uzaktan(Thomas Arslan), Köprüyü Geçmek: İstanbul Hatırası.

-Kısa Filmler de unutulmamış tabiki: Ata (Çağla Zencirci-Guillaume Giovanetti), Ayak Altında (Cem Öztüfekçi), Tek Notalık Adam (Dağhan Celayir), Süt ve Çikolata (Senem Tüzen), Aziz(Elfe Uluç), Racines (Eileen Hofer), Sardunya (Mustafa Emin Büyükcoşkun), Gemeinschaft (Özlem Akın).

Türkiye'den bir kaç haber de şöyle:

-Engin Günaydın memleketi Tokat-Erbaa'da senaryosunu yazdığı filmin çekimlerine başlama amacında imiş... Ancak ekip KKKA(kene) korkusundan gitmeye tırsıyormuş. Tırsmalar üzerine Erbaa belediye başkanı ekibin çekim mekanında ilaçlama yapacağına söz vermiş...

-Okan Bayülgen Kanal-İ-zasyon'un çekimlerine başlamış.

-Antoni Muntadas 'İstanbul2010' için bir film çekecekmiş. 'İstanbulda Yaşıyor ve Çalışıyor' projesi kapsamında, kentte yaşayanlardan kenti dinleyecekmiş. Burdan hareketle bir film çekecekmiş.

-Futbol hayatına geri dönüş yaptığı söylenen İlhan Mansız, Cadde Hikayeleri adlı bir filmde rol alacakmış.

-Ferzan Özpetek yeni film projesi üstünde çalışıyormuş. Filmi İstanbulda çekecekmiş. Film için Ay Yapım'la anlaşmış.

-'Yüzüklerin Efendisi' hayranlarına müjde çıkmış... 'The Hobbit' filmi, çekimleri mart 2010'da başlayıp, 2012'de vizyona girmesi amaçlanıyormuş. Başrollerde Gandalf, Gollum, Elrond olacakmış.

-Son olarak kötü haberi veriyorum: Michael Jackson ölmüş be abi...

Amores Perros, üç farklı hikayeyi sentezleyen bir film olarak nitelendirilebilir. Birinci hikayede, Octavia kardeşinin karısı olan Susana'ya aşık olan genç bir adamdır. Susana ile birlikte kaçmayı planlar ve bunun için köpek dövüşlerinde para toplamaya çalışır. İkinci hikayede karısını ve çocuklarını çok güzel bir model olan Valeria için terkeden Daniel'i izleriz. Bu hikayede Valeria ağır br trafik kazası geçirince Daniel çok zor durumda kalır. Üçüncü hikayede ise kiralık katil olan El Chivo vardır. El Chivo, yıllar önce ayrıldığı kızını uzaktan takip etmekte ama asla onunla konuşma cesaretini gösterememektedir. Tüm bu karakterlerin ve iki köpeğin kaderleri Mexico City'nin büyülü atmosferinde bir şekilde kesişecektir.

Çarpışma hayatlar ve hikayeler sinema seyircisinin en sevdiği türlerden biridir, fakat bunun başarılı örneklerini her zaman bulamayız. Amores Perros ise bu türün en başarılı örneklerinden biri. 21 Grams ve Babel filmlerinin de yönetmeni olan ve aynı zamanda Babel ile en iyi yönetmen dalında oscara aday olan Alejandro González Iñárritu, Amores Perros ile o yıl en iyi yabancı film dalında da oscarı kıl payı kaçırdı. Film oyuncu kadrosunun yanı sıra soundtrack albümüyle de adından sıkça söz ettirdi.


Bazı hayatlar ve hikayeler vardır, hiçbir zaman haberdar olmazsınız. Aynı kişilerle gün içerisinde belki defalarca karşılaşır, fakat yüzlerini ve hikayelerini hiçbir zaman bilmezsiniz. Yine de bilmediğiniz tüm o hayatlar sizin hikayenizi de bir şekilde değiştirir. Siz bundan haberdar olmasanız bile. Çarpışan hayatların yönetmeni olarak da tabir edilen Alejandro González Iñárritu'nun, bu konuda ki en başarılı yapıtının Amores Perros olması ise bir tesadüf değil. Çünkü bu filmde karakterlerin gerçekçiliğinin ve günlük hayatta karşılaşılabilirliklerinin yanı sıra, hayatlarının kesişmesi de bir o kadar zor ve kolay görünüyor. Aslında zor görünen kısmı sadece izleyicisine. Iñárritu, dikkatli bakıldığı zaman tüm bu zor görünen hayatların bizim hayatımızda da yer aldığını ve almaya da devam edeceğini anlatmak istediğini söylüyor. Ve anlatmakta ki başarısını da izleyici kitlesi ile eleştirmenlerin yorumu doğruluyor sanki.

"Aşk, ızdıraptır.
Aşk, günahtır.
Aşk, bencilliktir.
Aşk, umuttur.
Aşk, acıdır.
Aşk, ölümdür.
Aşk nedir?"

"Bir kızın yanında uyumak değil ; yanında uyanmak güzel şeydir."

Hikayesinin aslında türk insanına pek de yabancı gelmeyeceği bir filmdir A Bout de Souffle. Esas kızı tav etmek için erkeğin oluşturduğu yalan dünya ve oynadığı zengin rolü çercevesince kıza kendini ispatlama çabaları. Fakat film kendini o kadar samimi gösteriyor ki basit bir aşk hikayesinin bile ne denli tatlı anlatılabileceği sunuluyor. Fakat bir çok eski yapımı filmde olduğu gibi sahne ve diyalog kopuklukları bu filmde de mevcuttur fakat filme olan bakışınız bunları görmezden gelmenize neden oluyor (farkettirmiyorum).

-William Faulkner'ı tanıyor musun?
-Hayır..Yattın mı onunla?

Belki de bu diyalog ve sahne kopukluklarnı ilk uzun metraj deneyiminde fazla göstermemek istemiş olacak ki uzun diyalog ve sahnelere ağırlık vermiştir. Aralarında Michel’in Patricia ile ilişkiye girmek için yaptığı kurlar ve oluşan komik diyalogların bulunduğu 22 dakikalık (film 90 dakikadır) hotel odası sahnesi vardır. Filmin güzel sahnelerinden de biridir hatta.

À bout de souffle, Godard’ın ilk uzun metrajlı filmi olmasına rağmen en beğenilen filmleri arasındadır. Bunda hikayenin izleyicide bıraktığı tat ve Godard’ın gördüğü desteğin önemli etkisi vardır. Senaryo yazımında Godard’a eşlik eden Fahrenheit 451 filminin yönetmeni Traffuat (ki hikaye aslında bunundur, Godard düzenlemesini yapmıştır), teknik destekte de o zamanlar Godard'dan daha deneyimli fransız yönetmen Jean-Pierre Melville var. Filmde basın toplantısı yapan yazarı oynayan kişi de Melville dir. Bu sahnede kadınlar hakkındaki bir takım düşüncelerden bahseder. Aşkın erotizmden farksız olduğunu; hayattaki 2 önemli şeyin kadın ve erkek olduğunu.

W.Faulkner - İnsan güzel bir kızı zengin bir adamla görünce, kızın iyi bir kız,adamınsa aşağılık biri olduğunu söyleyebilir.
Muhabir - Brahms'ı sever misiniz?
W.Faulkner - Herkes gibi sevmem

Muhabir - Hayatta en büyük amacınız nedir?
W.Faulkner - Ölümsüzleşmek. Sonra da ölmek.


bu kadın çok güzel arkadaş !

Favori aktristlerim listesinde kendisine oldukça değer biçtiğim Jean Seberg, Patricia rolünde oynarken, Michel ise Jean-Paul Belmonde oynuyor. Filmi sevip karakterlere özenenler -yahut sevgisini belirtmek isteyenler- Patricia 'nın New York Herald Tribune t-shirtünden yahur Michel'in o dudak hareketinden esinlenmeler yapmıştır. ( o t-shittü giyen her kıza da tavımdır, söliim). A bout de souffle ‘nin kelimesel anlamı “nefes nefese” olmasına rağmen filmi “serseri aşıklar” diye çevirenlere de burdan selam ediyorum, sevdim sizi.
-- F i n --


"Hayat, onun için büyük planlar yapan bir sürü insanı es geçer. Hayatım boyunca her yere kalbimin parçalarını bıraktım ve şu anda artık neredeyse hayatta kalmak için bile yeterli değil. Ama tutkumun yeteneklerimi aştığını bilerek zorla da olsa gülümsüyorum." *